TEFENNİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN

22 Ekim 2014 16:36 Tefenni Belediyesi 4503

Sadece Tefenni'mizin değil Burdur'umuzun da Gurur ve Övünç kaynağı olan Eğitim Gönüllüsü, Yardımsever Hemşerimiz Osman KÖSEOĞLU vefat etmiştir. Başımız Sağolsun.

   Eğitime yaptığı katkılarıyla yaşadığı il olan Bursa Uludağ Üniversitesinin “Osman Amcası” haline gelen Eğitim Gönüllüsü hemşerimiz Osman Köseoğlu 84 yaşında hayata veda etti. Osman Köseoğlu, Uludağ Üniversitesi’nde yaptırdığı Güler-Osman Köseoğlu Kız Öğrenci Yurdu’nun önünde düzenlenen törenle İlçemiz Başpınar köyündeki ebedi istirahatgâhına doğru uğurlandı. Merhumun cenazesi yarın öğle namazına müteakip Başpınar köyünde defnedilecektir.

Bursakent.com haber portalının editörlerinden Canan Ekinci YILMAZ'ın 14.07.2013 tarihli söyleşi ve makalesinden alıntı yaparak Merhumu bir nebze daha yakından tanıyabiliriz.

Osman KÖSEOĞLU Kimdir?

"Geçtiğimiz kış Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin Kız Öğrenci Yurdu’nda kalan kızların barınma problemi hasıl olunca yeni bir yurt yaptırma konusu gündeme geliyor ve bu gündem de beni Baharın müjdecisi KırÇiçekleri ve ÇEK ile tanıştırıyor. Devamında gelişen olaylar neticesinde 2013’ün Mayısındaki temel atma töreninde yollarımız kesişiyor. ÇEK’in yeni Kız Öğrenci Yurdu temel atma törenlerinde görüyorum kendisini. Yurdun yapımına büyük katkı koyan vatansever bir eğitim gönüllüsü ve bir hayırsever; Veteriner Hekim Osman Köseoğlu...

O gün kendisini gördüğümde hayatını merak ediyorum içimden. Kimbilir neler yaşadı onca senede diyorum. Temel atma töreninin ardından kısacık bir tokalaşıp selamlaşıyoruz, o kadar. O günün üzerinden çok geçmeden, 2013’ün Temmuzunda ÇEK Kurumsal İletişim Sorumlusu Ünsal Zeren gönlümden geçeni bilirmiş gibi beni arıyor ve bu vasıtayla çok arzu ettiğim tanışma ve söyleşi gerçekleşiyor...

Bursakent.com ailesi olarak buluşmaya gitmeden önce biraz ön çalışma yapıyor ve kendisi hakkında epey bir bilgi ediniyorum. Osman Köseoğlu 1930 yılında Burdur’un Tefenni ilçesinin Başpınar Köyü’nde doğmuş. Osmanlı döneminde çeşitli cephelerde 8.5 yıl savaşmış, İstiklâl Madalyasıyla onurlandırılmış ve okumaya düşkün bir babası,çocuklarıyla haşır neşir bir annesi, daha sonra bazıları erken göçen 7 kardeşi.

Ve okumaya sevdalı bir çocuk, kendisi. Bu arada; 1930 tarihini görüp de Köseoğlu'nun ‘yaşlı bir adam’ olduğunu düşünmeyin sakın. Zihni de, fikri de, kendisi de gepgenç birisi vardı karşımızda. Sohbeti keyifli, insan yanı kuvvetli, bir o kadar da matrak ve dolu dolu bilgili...
İlkokulu Tefenni’de, ortaokulu Burdur’da, liseyi Antalya’da bitirmiş. Ardından İTÜ’de Makina Mühendisliğini kazanmış fakat maddi imkânsızlıklardan dolayı İTÜ’den ayrılmak zorunda kalmış. 1955 yılında devlet bursu ile Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne girmiş. İTÜ’den ayrılışına üzüldü mü diye sorduğumda, ben nerede olsam başarılı olurdum cevabını veriyor. Yaşadıklarına ve yaşattıklarına bakınca olmuş olduğu da her halinden anlaşılıyor zaten...

Osman Köseoğlu ihtisasını ve doktorasını yaparak derecelerle mezun olduğu okulun ardından Bursa’ya gelerek veterinerlik mesleğini Bursa’da icra etmeye başlamış. Hakkında edindiğim bilgilerden ve evde bize gösterdiği fotoğraflarından anladığımız üzre Osman Bey aynı zamanda sıkı bir sporcu... Güreş, atletizm ve yüzmede hatırı sayılır bir geçmiş bırakmış ardında. Spor konusunda geleceğe yatırım yapmayı da ihmal etmemiş. Lakin yatırım yaptıklarının hepsi başarıya ulaşmamış. Kişi önce kendisi istemeli demek... Osman Köseoğlu milli bayramlarda ve özel günlerde babasından kalan İstiklâl Madalyası’nı göğsünde gururla taşımayı da ihmal etmiyor.
....
Sohbet esnasında duvardaki fotoğraflara takılıyor gözüm. Her yer eşi Güler Köseoğlu'nun fotoğrafları ile dolu. Kâh yalnız, kâh ikisi birlikte. Kızları, torunları...
Yaşantılarındaki ahenk her fotoğraf karesinden yansıyor. Hayatları boyunca elele vermişler, çocuklarını yetiştirmişler. Kendi çocuklarını yetiştirmekle kalmayıp diğer çocuklara da analık babalık etmişler. Bu arada sosyal hayatlarını da hiç ihmal etmemişler. Özellikle de birlikte ettikleri valsleri pek meşhurmuş. Hele de harmandalının ağır aksak havasına kendi meşrebince yorumlayarak yarattığı ‘Osmandalı’sı görülmeye değermiş... Konu buraya gelince nasıl tanıştıklarını soruyorum hemen. Genç bir kız ve genç bir erkek olarak ilk buluşmalarını merak ediyorum. Güler Hanım’la olan arkadaşlığını, evlenme teklifini, ardından Bursa’ya gelişlerini, hayatlarına verdikleri emeklerini hepsini anlatıyor bir bir.... Ta ki iki yıl önce Güler Hanım bu dünyaya veda edene dek birlikte süren uzun ve dolu dolu bir hayat dinliyoruz. Eşini anlatırken gözleri parlıyor Osman Köseoğlu'nun. Eşinin tutumluluğunu, kendisini ve üç kızını idare edişini anlatıyor. Başarısındaki büyük sırrın eşinin kendisine olan desteğinde olduğunu söylüyor. Kendisini bir kadının ellerine bırakabildiğine göre Güler Hanım’ın farkını farkedip bu uzun yolculuğu keyifli hale getirecek kadar farkındalığı yüksek biri olmalı. Seçmeyi bilmek de ayrı bir marifet işte. Ailesi de aynısını söylemiş: “Senin seçtiğin kız bizim başımızın tacı” Seçenin seçimine güvenmek ve yanılmamak bu olsa gerek...
.....
En iyi insanlık kendisinden çok milletine hizmet edendir düsturunu benimsemiş bir insan Osman Köseoğlu. Veterinerlik mesleğini icra ederken Bursa’da tek tabanca olmasının getirisi olarak pek çok yatırım yapma imkanı bulmuş. O zaman değersiz olup da zaman içinde değerlenen arazilerini kat karşılığı vermeleri sebebiyle oluşan geliri eğitime ve sağlığa aktarmış karı-koca. Köseoğlu kendi kliniğinin tüm donanımını ve bir barkovizyon cihazını Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakülltesi'ne bağışlamış. Bursa'da 100 yataklı bir yurt yaptırarak ÇEK'e bağışlamışlar. Güler-Osman Köseoğlu çifti olarak Bursa Uludağ Üniversitesi kampusünde modern bir öğrenci yurdu ve Veterinerlik Fakültesi'ne Konferans Salonu yaptırmışlar. Doğup büyüdükleri Tefenni Başpınar Köyü’ne kütüphane, çok amaçlı kültür merkezi, 400 ton kapasiteli soğuk hava deposu, köy konaklama evi, Atatürk büstü gibi pek çok eser kazandırmışlar. Çocuk parkları, mezarlık ve cami güzelleştirmeleri, sokak düzenlemeleri yapmışlar. Güler Köseoğlu'nun kız kardeşi Sevim Ersir’in isteği üzerine Bursa Sağlık ve Eğitim Vakfı’nı BURSEV'i kurmuşlar. Onlarca öğrenciye burs vermiş, pek çok tesise nakit ve malzeme bağışı yapmışlar...

O bunları anlatırken 1963 yılında yazdığı Köyden Köye Mektuplar’ı soruyorum, “Sen nereden biliyorsun?” diyor. Nasıl bilmem, sahibinin haberi olmasa da her satırı atlanmadan okunması gereken o mektuplar da katılmış internet dünyasına. Köyüne yaptırdığı tesisler bir yanda, okumak isteyen çocuklara sağladığı imkanlar öte yanda, köylünün tesislere sahip çıkmayıp gereken özeni göstermemesi ise akıl almaz bir yanda. O kadar ki, köyüne yaptırdığı Soğuk Hava Deposu elektirik borcundan dolayı kapanmış. Köseoğlu da tesislerini koruyup yaşatmak için Güler-Osman Köseoğlu Başpınar Vakfı'nı kurmakta bulmuş çareyi. Kendisinden daha fazla yatırım talep eden Burdur Valisi'ne Bursa ve Başpınar'daki yatırım ve gider dengesinden bahsederek "Daha ileriki zamanlarda neden olmasın..." cevabını vermiş. Uludağ Üniversitesi’ne bağışladığı arsa ve yaptırdığı yurt için kendisine verilen 20 kişilik kontenjanda köyünün gençlerini unutmaması köyüne ve eğitime verdiği önemin açık bir göstergesi. Lâkin Burdur'dan Bursa’ya gelerek okuyan ve memleketine dönen çocuklardan sadece 1 tanesinin kendisini ziyarete gelerek teşekkür etmesi ise epey düşündürücü. Kendilerine bu derece destek olan kişiyi tanımaları ve teşekkür etmeleri için o çocukları birilerinin yönlendirmesi gerekirdi diye düşünüyor insan.
Bunu bir diyet olarak değil de, sadece şükran göstergesi olarak yapmalarını sağlamak lâzımdı... Köseoğlu'nun “Devlet bizim elimizden tutup okuttu. Biz de okuduk, hayırlı evlatlar olarak görevimizi yerine getiriyoruz” deyişinden şükran ve minnet duygusunun önemini anlıyoruz.
....
ÇEK Kız Öğrenci Yurdu’nun bağış aşamalarının nasıl geliştiğine gelirsek; Önce Kadın Sığınma Evi yaptırmak imiş Osman Köseoğlu'nun niyeti. Sonra Sosyal Hizmetler Müdürlüğü kendisine özürlüler için bir tesis yapma teklifiyle gelmiş. ÇEK Başkanı Ali Arabacı ile olan hısımlığından dolayı ettikleri bir sohbet esnasında Kız Öğrenci Yurdu’ndaki sorunlar gündeme gelince, ÇEK ile buluşulmuş. Nilüfer Belediyesi'nin de arsa tahsis etmesiyle yurtlarından çıkmak durumunda kalan Kır Çiçekleri'ne yepyeni bir yuva kurmanın fikrî temelleri atılmış. Her şerde bir hayır vardır deriz ya, eski yurtta Bursa köylerinden 54 kız çocuğu yararlanırken, yeni yurtta tüm Türkiye genelinden 100 kız çocuğu faydalanacakmış ve yeni döneme yetişecekmiş. Kır Çiçekleri Yurdu inşaatı son hız devam etmekte.

Sohbet esnasında konu siyasete ve memleket meselelerine de geliyor kaçınılmaz bir şekilde. Atatürk Türkiyesi’nin çalışkan ve ülkesini yukarılara taşıma gayreti içinde yetişen bir ferdi olarak görev icabı gittiği köylerde halkla nasıl kaynaştığını ve onların aydınlanmasına nasıl önem verdiğini anlatıyor. “Köylere gidince hep Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü anlatırdım” diyor. Çepni Köyü’nden bir anısını eklemeyi de ihmal etmiyor. Halka bütünleşmenin ve tepeden bakmamanın önemini vurguluyor. Bunların üzerine “Siyasete girmeyi düşünmediniz mi hiç?” diyorum. "Girseydim bağımsız aday olarak girerdim ve muhakkak seçilirdim" diyor. Sorduğum sorunun içindeki malum cevabı almış olmaktan memnun oluyorum. Bu enerjiyle başka türlüsü olamazdı zaten...

Osman Köseoğlu'nun can yoldaşı, eli ayağı Ergül Çatal ve Güler Köseoğlu'nun rahle-i tedrisinden geçmiş olan 17 senelik yardımcısı Hatice Hanım'ın ikramları eşliğinde ettiğimiz sohbetin ardından, evin alt katındaki çalışma ofisine iniyoruz. Evdeki yağlıboya tablolar, fotoğraflar ve envai çeşit eşya yoğunluğu ofiste de mevcut. Rahmetli Tankut Öktem’in yaptığı Osman Bey ve Güler Hanım’ın büstleri, duvarlarda asılı fotoğraflar, herşey herşey herşey Osman ve Güler Köseoğlu'nu haykırıyor. Sohbetin tadı doyumsuz. Kendisinden öğrenilecek o kadar çok şey var ki...

Su gibi akan saatlerin ardından ayrılmak için izin istiyoruz...
Giderayak rafların altından bir yerden büyükçe bir taş çıkartıp koyuyor masanın üzerine. Oval ve epey büyük bir taş. Nehrin akıntısıyla taşın köşeleri törpülenmiş ve suyun kuvvetiyle yuvarlandıkça yuvarlanmış. "Hayatın akışı da insanı işte böyle törpüleyip yuvarlıyor" diyor hepimize. Hak vermemek ne mümkün. Akışta kalmak, akışa katkıda bulunmak, yuvarlanmak ve doğayla bütün olmak, ayrışmamak, uzaklaşmamak, inatlaşmamak. Köseoğlu'nun yaptığı gibi, ardında bıraktığı izlerle sonsuzluğa ulaşmak. Vedalaşmanın ardından kendisine bir kez daha hayran olmaktan alıkoyamıyorum kendimi. O'nun bir ömre sığdırdıklarını görünce de, boşa geçen bütün günlerime yanıyorum...
O tam bir Çılgın Türk...
"

Kaynak: http://bursakent.com/Makale/gelecege-imza-atan-adam---.html
Belediye Yazılımı: Medya İnternet™ - Belediye Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.